31 Aralık 2011 Cumartesi

ROBIOTIC







Nissan Shift_ felsefesi ile başlattığı yeni marka konumlandırması sonucunda geçtiğimiz son on yılda tüketici algısında pozitif yönde ciddi yol kat etti. Marka bugün Brand Z marka değer araştırmasına göre otomobil kategorsinden dünyanın en değerli 6. otomobil markası durumunda ve 2011 yılında bir önceki yıla göre %17'lik artışma marka değerini en çok yükselten marka. Son yıllarda yaptığı yeni model yatırımları yanında, inovasyon ve çevre adına yaptıkları da marka değerinin yükselmesinde oldukça etkili oldu. Markanın özellikle inovasyonu ön plana çıkaran yatırımları doğal olarak yaratıcı bir çok teknoloji ve tüketiciler anlamlı bir çok yeniliği de peşinden getirdi ama Nissan asıl başarıyı farklılaşma üzerine kurduğu cesur ve sıradışı tasarım anlayışı ile yakaladı.

Marty Neumeier'in, benzer ürün ve hizmetler denizinden çıkabilmek için markalara önerisi çok basit: Neumeier herkes ZİK çizerken siz ZAK çizin diyor. Burdaki felsefe basit: bir çok şirket için radikal farklılaşmadaki problem "radikal" olmaktır. Eğer hiç kimse yapmıyorsa sen neden yapacaksın, Herkesin yaptığı şeyi yapmak aptallıktır. Oyun alanındaki boşlukları fark etmelisin. Kendin için bir ZAK bulmalısın... Nissan'ın marka vizyonunu ortaya koyan çok net bir sloganı var... "SHIFT_the way you move". "ZAK-SHIFT_JUKE" Bu üçleme ışığında baktığımızda, bir markanın farklılaşma gayreti ve kendine çizdiği vizyon ile ortaya koyduğu ürün arasındaki ilişkinin bir birine bu kadar CUK oturduğunu sanıyorum başka bir marka ve model yoktur. Juke, bilinen otomobil segmentlerinden birine oturtmakta zorlanacağınız formu ve daha önce belleklerimizde aşina olmadığımız benzersiz tasarımı ile sadece Nissan tarihi için değil, tüm otomobil dünyası için radikal bir karar niteliğinde. Bir tarafta, risksiz, garantili, test edilmiş mevcut alışkanlıklar ve kurallar diğer tarafta farklı, kural dışı ve yenilikçi bir yaklaşım. Nissan JUKE'da ikinci yolu: yani farklılaşma ve sıra dışılığı seçti. JUKE belki de markanın bugüne kadar verdiği en cesur ve riskli karar oldu.

Gelecek merkezli tasarım anlayışı ve fonksiyonelliği, sıra dışı bir formla birleştiren JUKE, yollarda görmeye alıştığımız bir çok otomobilden oldukça farklı. Hatta bu güne kadar üretilen hiç bir otomobile benzemediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Aslında bu noktada Marty Neumeier'in, radikal farklılaşma tezi ışığında JUKE'u biraz analiz etmekte fayda var. Satış rakamlarına baktığımızda JUKE'un Marty Neumeier'in ZAK için çizdiği diagramda "iyi ve farklı" diye tanımladığımız en üst eksene oturduğunu kolayca söyleyebiliriz... Grafiğin Y ekseninde fikrin ne kadar iyi olduğu, X ekseninde ise satış, beğeni, kabul gibi tüketici geribildirimlerinin olduğunu düşünürseniz; markanın hedefleri ışığında baktığımızda JUKE'un gerçekten başarılı bir model olduğu ve beklentileri fazlasıyla karşıladığını görüyoruz. Burda tasarım ekibinin radikal tasarım anlayışı yanında tüketicilerin iç görülerine saklanmış detayları yakalaması ve zekice fonksiyonelliği hayata geçirmesine bağlayabililiriz..

Nissan ürün tasarım şefi Seiji Watanabe JUKE'u tasarlarken 3 basit tasarım hedefi koyduklarını belirtiyor: Orjinallik, varlığını hissettirme ve robiotic (yani robotic ve biyonik unsurların ten bir gövdede harmanlanması). Watanabe'nin her üç terime getirdiği açıklama da oldukça kayda değer... Özellikle "orjinallik" kelimesinin altını çiziyor ve klasik bir tanım olan "kendinden daha önceki hiç bir araca benzememesi" şeklindeki klasik açıklamayı bir adım öteye götürerek JUKE'daki orjinalliği "gelecekte üretilecek hiçbir otomobilinde O'na benzemeye cesaret edememesi" olarak tanımlıyor ve buna gerçek İKON tanımını yapıyor.

Her ne kadar satış rakamları ve pazar payına bakıldığında JUKE başarılı gözükse de sevenleri yanında bir o kadar da sevmeyeni var. Cesur tasarımlar ve yeniliklerin bu kadar hızlı kabul görmesini tabi ki beklemiyoruz ama Türkiye gibi rasyonel satın alma kararlarının hala baskın olduğu pazarlarda bu daha da belirginleşiyor. Özelikle kullanım alışkanlıkları, yaşanılan sosyal çevre unsuru ve ikinci elde değer kayıpları JUKE'un Türkiye pazarındaki en önemli dezavantajları olarak görülüyor.

Her şeye rağmen JUKE fark yaratan sıra dışı tasarımı, kendinizi özel hissetmenizi sağlayacak imajı ve tercihlerinizle farklılaştığınızı hissettiren sahip olma duygusu ile sizin için çok iyi bir alternatif olabilir.


MARKA KİŞİLİGİ :
HAYLAZ, ARSIZ, EĞLENCELİ, TRENDY, EĞLENCELİ, RADİKAL

MARKA İMAJI: 3

İNOVASYON  ve YARATICILIK: 5

TASARIM: 5

SOSYAL STATÜ VE PRESTİJ: 3

KİŞİSELLEŞTİRME: 3

FARK YARATMA VE DİKKAT ÇEKİCİLİK: 5

ÇEVRE-TOPLUMSAL DUYARLILIK VE SORUMLULUK: 4


JUKE_TWITTER:
@deryakodalthy  / jeep sevdalilarini tatmin icin uretilmis bence

@eminkelekci / karikatür.. The Cars karakterlerinden biri sanki. Bir kurbağa...

@LEVEND74 / kizgin kumlardan serin sulara gibi....

@orbeyazit /  juke'u bayağı kullandım, tavsiye ederim. ''şehrin haylazı'' konuşlandırmasına bire bir uyuyor :)

@dilekgorkey / garip ama degisik bir havasi da var..cirkin ama sevimli gibi bence olmus

@E_Ustun /siradisi. ya cok seversin, ya da nefret edersin.

@Shired_SIR / berbat

@mustyarslan / çok farklı.. etkileyici değil ama dikkat çekici.. Dijital kampanyasıda başarılı..

@Kdrzpnr / Dinamik! Vermek istenilen istanbul gibi sehirlerde sehir ici kullanima musait 4ceker imaji juke diye oturmus tasarimina.

@ibrahimdogantr  / Tasarım başarılı ama kullanışlı ve guvenli bir arac oldugu izlenimi vermiyor. En azından benim algım o yonde :)

@markafikirleri  /  Segmenti, fiyatı, kitlesi göz önüne alınınca bence başarılı.

@minasedef  / bugun gorduk daha az once, valla olmamis :(

@minervahan / Acayip ucube arası.

@cizmecio  / deveye sormuslar neren egri diye, nerem dogru ki demis...

@erensoydas  / Ukela

@Folloween  /Çirkin

31 Ekim 2011 Pazartesi

KOMPAKT DİNAMİZM





Otomotiv sektörü farklılaşma kavramına farklı bir boyut getirdi. Sadece yatay ve dikey düzlemde değil, anlam derinliği ve duygusal düzlemde de tüketicilerin farklılaşma güdülerini tatmin etmeye ve bu paralelde farklı ve denenmemiş çözümler üretmeye başladı. Farklılaşma ve inovasyon şu an belkide sektörün en önemli dinamiği. Markalar hemen her fuarda teknolojiden, tasarıma, duyu tatmininden duygusal motivasyona bir çok kavramı ürünlerine yansıtmaya başladı.

Mitsubishi’de bu yenilikçi markalardan birisi. Markanın konumlandırmasında yenilikçilik ve yenilikçilikle özdeşleşen JAPON  menşei etkisini net bir şekilde görmek mümkün. Doğal olarak bu iki kavram yan yana geldiğinde markadan beklentilerde o ölçüde yüksek oluyor.

Mitsubishi Marka felsefesini “HUMAN TOUCH – JAPAN TECH – CLEAN&SIMPLE” kavramları üzerine kuruyor. İnsan ruhunun değdiği, üstün teknolojiyi insan ve makinenin kusursuz bütünlüğünde buluşturan üretim felsefesi Mitsubishi’yi özellikle tasarım ve çevreci teknolojilere yöneltmiş.

Mitsubishi ASX 2007 Frankfurt otomobil fuarında bir konsept olarak tanıtıldığında otomotiv sektörü için yeni bir kavramıda beraberinde getirdi. “Kompakt dinamizm” ASX’in hangi sınıfa ait olduğu noktasında bakanı şüpheye düşüren sporcu hatları ve  otomobilin kompakt boyutları “Kompakt dinamizm” kavramını ilk bakışta anlamlandıramamanıza neden olsada bir süre sonra gözleriniz bu yenilikçi tasarıma alışmaya ve zevk almaya başlıyor.

Mitsubishi’nin Lancer Evolution ile hafızalara kazınan rally başarıları markanın imajında önemli bir yere sahiptir. Markanın sahip olduğu bu özel miras ASX’in sporcu kimliğine çok net bir şekilde yansıyor. Tasarımında sportif ruhu destekleyen detaylar ve nefes kesen çarpıcı hatlar ASX’i ilk bakışta ayırt etmenizi sağlıyor.

ASX kompakt boyutlarıyla bir çok fonksiyonel ve duygusal ihtiyaca cevap vermeye çalışıyor. Yerden yüksek yapısı ve kaslı duruşu ile güven verirken, tasarımdaki sportif dokunuşlarla bakmaktan keyif alacağınız bir sanat eserine dönüşüyor. Yollarda çok görmeye alışık olmadığımız küçük spor arazi aracı segmentine ait bir otomobil olan ASX henüz yeni olması ve ciddi satış rakamlarına ulaşmamış olması dolayısıyla yollarda çok dikkat çekiyor. Bu yönüyle de artık her köşe başında gördüğümüz Nissan Juke, VW Tiguan gibi rakiplerine göre dikkatli bakışlara daha çok maruz kalıyor.

Performans, iç tasarım ve sürüş zevki olarak beklentileriniz yüksek değilse ve dış tasarımı ile yollarda sıradan olmaktan kurtulmak size yetiyorsa Mitsubishi ASX almanızın tam zamanı.


MARKA KİŞİLİGİ : KEYİFLİ, DUYARLI, ÖZEL, GÜVEN VEREN,

MARKA İMAJI: 3
İNOVASYON  ve YARATICILIK: 3
TASARIM: 4
SOSYAL STATÜ VE PRESTİJ: 3
KİŞİSELLEŞTİRME : 3
FARK YARATMA VE DİKKAT ÇEKİCİLİK: 4
ÇEVRE-TOPLUMSAL DUYARLILIK VE SORUMLULUK : 4

6 Eylül 2011 Salı

Hedef kitlesi ile aynı ruhu taşıyan marka: MINI






Kült, ikonik ve alabildiğine İngiliz...1959’da dünyayı daha eğlenceli bir yer yapmak için yaratıldığına inanılan Mini, ikonik tasarımı ile dünya otomotiv tarihinde çok özel bir yere sahip. Efsanevi grup Beatles’tan, dünyanın ilk süpermodeli kabul edilen masum satışın Twiggy’ninde aralarında bulunduğu yaklaşık 5 milyon insanı kendine aşık etmiş bir fenonem.

Dünya’nın en çok iz bırakan ve etki yaratan otomobil markalarını belirleyen Yüz Yılın Otomobili (Car of the Century) ödülünün birincisi Efsane Ford T modelinin hemen ardından Mini’nin gelmesi de O’nun insanlık tarihinde ne kadar özel bir yere sahip olduğunun bir başka göstergesi.

Bu efsanevi otomobilin uzun bir aradan sonra yepyeni bir bedende ama ruhundan bir şey kaybetmeden 2001 yılında tekrardan hayat bulması tüm dünyada olduğu kadar beni de çok mutlu etmişti. İlk resimlerini gördüğümde saatlerce gözlerimi üzerinden ayıramadığımı, retinamdan içeri sızan kırmızı gövde beyaz tavan kombinasyonunun korteksimde belirmesi ve ardından sağ lobumda oluşturduğu tarifi imkansız hazları hala dün gibi hatırlıyorum. Bu olağanüstü tasarıma daha fazla dayanamayıp, 2003 yılında satın aldığım sarı renkli, beyaz tavanlı ilk Mini’nin bünyemde yarattığı O’na sahip olma zevkini ise anlatamam çok zor.

Mini'yi tanımlayacak en iyi kelime Oyuncak ama sahip olduğu ikincil fonksiyonlardan dolayı O'nu bir otomobil olarak tanımlamak da mümkün. Çünkü dört tekerleği, bir direksiyonu ve aynaları var. Fakat içindeki ruh, onu bir otomobilden çok karakteri ve hisleri olan yaşayan bir oyuncak haline getiriyor. İçinde sakladığı sürprizleri saklayamayan, heyecanlı, eğlenceye adanmış bir oyuncak...

Ona sahip olanların da normal olmadığı bir gerçek. Büyük ihtimalle Mini'yle aynı ruhu taşıyan bu kitle, Mini'nin ruh ikizi. Onlara oyuncak tutkunu büyük çocuklar demek haksızlık olmaz. İçi içine sığmayan, arsız ve eğlenceli tipler... Mini'nin tüm karakteristik özelliklerini üzerlerinde taşıyorlar. Kişilikleri Mini'nin marka kişiliği ile bire bir uyumlu. Hedef kitle ve marka arasında kurulan bu tarifsiz ve kusursuz ilişki Mini'nin en büyük rekabet avantajı olarak dikkat çekiyor. Çünkü hem küçük sınıfta hem de diğer üst sınıflarda hedef kitlesi üzerinde bu kadar uyumlu ve olumlu etki yaratan başka bir marka yok.

Marka'nın iletişim çalışmaları da kendisi kadar sıra dışı, eğlenceli ve çılgınca. Hedef kitlesini çok iyi tanıyan Mini kült imajını ve tasarımı kutsayan marka değerlerini iletişime çok iyi aktarmış. Örneğin yol kenarında çöp konteyner'inin yanında açılmış ve içindeki hediyesi alındıktan sonra çöpe atılmış kocaman bir model araba kutusu ya da tasarımcıların ilhamlarına tuval olmuş bir Mini sanat eseri... Hepsi ve daha bir çoğu markanın kurduğu iletişimin ne kadar cesur ve çılgınca olduğunun göstergesi.

Retro tasarım anlayışının en başarılı örneklerinin başında gelen Mini'nin, One, Cooper ve Clupman'dan sonra ne yapacağı hep merak konusu olmuştu. Son yıllarda pazar payı hızla artan küçük crossover kategorisi Mini'ye sevenlerinin merakını giderecek yepyeni bir alan yarattı. Küçük Crossover kategorisinin "çok hızlı artan pazar payı" Mini pazarlamacılarının, kategorinin başındaki "küçük" kelimesi de Mini tasarımcılarının dikkatini o kadar çok çekmiş olmalı ki Mini Countryman kaşla göz arasında bir anda doğuverdi. Bu kadar kusursuz bir formda hayat bularak Mini'nin atacağı bir sonraki adıma dair tüm merakları gideren Mini Countryman, aynı zamanda pazarda ciddi de bir merak konusu da oldu. İlk fotoğrafları kamu oyuyla paylaşıldığında, bir Mini'de olmayan ve olması düşünülemeyecek bir çok şeyin Countryman'da olduğu görüldü. 4 kapı, 4 metrenin üzerinde bir boy, 4 çeker gibi...Marka ile özdeşleştirilemeyen bu özellikler dengeli tasarım ve kusursuz mühendislikle, Mini'nin kült tasarım anlayışından ödün verilmeden çözülmüştü. En çok merak uyandıran şey, yani Mini'ye has karting tadında sürüş keyfiyse otomobil test edildiğinde gün ışığına çıktı. Countryman'in, sert süspansiyonu, 4 çeker özelliği ve dinamik tasarımı ile markaya ait tüm sürüş özelliklerini başarıyla miras aldığı görüldü.

Countryman'in sürüş keyfine ve ona sahip olmanın hissettirdiklerine gelince: Countryman ile geçirdiğim iki gün boyunca uzun yolların ve sıkışık trafiğin aslında kötü bir şey olmadığı inancı bende hasıl olmaya başladı. Bu fazlasıyla pozitif bakış açısı marka'nın da ruhunda olan ve vaad ettiği değerlerden biri. Mini hem sürüş zevki, hem de yarattığı özgün atmosfer ile kullanıcısını sürüş boyunca devamlı motive ediyor. Tasarım kokan her detay, standartları tarihe gömen her sıra dışı bakış açısı hem otomobilinizle hem de onu tercih ettiğiniz için kendinizle gurur duymanıza neden oluyor.

Son yıllarda yollarda çok fazla görüldüğü için dikkat çekme endeksi düşen ve azda olsa sıradanlaşan Mini Cooper'dan sonra Countryman otomobil severler için güzel bir sürpriz oldu. Countryman hem Mini'den beklenmeyen cesur bir hareket olması hem tasarımı hem de bulunduğu segmentte zaten fazla özgün örnek olmaması dolayısı ile bir anda yolların en çok dikkat çeken otomobillerinden biri oldu.

Countryman, daha önce dünyaya inmemiş bir tür diyebileceğimiz sıra dışı tasarımı ile yollarda çok dikkat çekiyor ve tüm sempatik ve meraklı bakışları üzerine çekiyor.

Duygusal satın alma motivasyonu yüksek, özgün tasarımlı, sıra dışı bir otomobil olan Countryman BrandCarTest kriterlerinin hemen hepsinde yüksek puanlar alarak, sürüden ayrılmak isteyen, dikkat çekmeyi seven, tasarımı hayat felsefesi yapmış otomobil severler için en iyi seçimlerden biri.

MARKA KİŞİLİGİ : ARSIZ, EĞLENCELİ, TRENDY, COOL, ÇEKİCİ, EĞLENCELİ, AŞIK

MARKA İMAJI : 5
İNOVASYON ve YARATICILIK: 4
TASARIM: 5
SOSYAL STATÜ VE PRESTİJ: 4
KİŞİSELLEŞTİRME : 4
FARK YARATMA VE DİKKAT ÇEKİCİLİK: 5
ÇEVRE-TOPLUMSAL DUYARLILIK VE SORUMLULUK : 5


2 Ağustos 2011 Salı

DİKKAT! BU SAYFA TESTOSTERON SEVİYENİZİ ARTIRABİLİR....




Duygusallık ve anlam. Mercedes tasarımcılarının yeni CLS'nin tasarımına başladıklarında çıkış noktası olarak kullandıkları iki kelime. CLS'nin biçim dili, sözcüklerle zor anlatılabilen tüm duyguları ifade etmek üzerine kurgulanmış. Böylesine aykırı şekilde güzel görünmesinin ardındaki sır da bu. Sonuç: Mercedes tasarımcıları CLS'de modası geçmeyen bir şıklık ile dışa vurumcu tasarımı başka hiç bir otomobilde olmadığı kadar birleştirmeyi başarmışlar.

Bu göz alıcı güzellik ve dahiyane tasarımın yarattığı etki kalbimiz ve mantığımızla sınırlı değil, 2004 yılında dünyaya tanıtılan CLS, otomotiv dünyasında devrimci bir etki yaratarak, tüm kuralları alt üst etti. Coupe formunda 4 kapılı lüks bir sedan yaratma fikri başlı başına çok radikal bir devrim olarak tarihe geçti.

Tek amacı sizi baştan çıkarmak olan bir tasım objesinin, dışa vurumcu görünüşünün yanı sıra satın almak için çok sayıda mantıklı nedene sahip olması da bu 4 kapılı coupe otomobilin en büyük kozu. CLS, duygulara hitap eden tasarım detayları ve sportif dış güzelliği yanında, 4 kişinin ihtiyaç duyacağı yüksek konfor, fonksiyonel ve zeki çözümlere de sahip. Bu yönüyle de 4 kapılı bir sedanın mantığa seslenen tüm özelliklerini bünyesinde taşıyabilen nadir otomobillerden biri.

Mercedes CLS'nin türünün ilk örneği olmak gibi bir ayrıcalığı da söz konusu. Devrim niteliğindeki konsepti ve başlattığı akım otomotiv sektörünü o kadar etkiledi ki bugün bir çok marka Mercedes CLS'nin açtığı yoldan gidiyor. Hem aynı pazar payını paylaştığı köklü rakipleri hem de alt ve üst sınıflardan bir çok marka CLS'nin açtığı 4 kapılı sportif coupe segmentinde yeni modellere imza atıyor. Audi'nin 2009 lanse ettiği A5 sportback, hemen arkasından 2011 de tamamen Mercedes CLS'yi hedef alan A7, VW Passat CC, BMW'nin 2012'de pazara sunmayı hedeflediği 6 serisi Gran Coupe, bir üst ligde Porsche Panemera ve Aston Martin Rapide CLS'den ilham alan başlıca modeller.

Merdeces'sin 4 kapılı Coupe fikri pazarda büyük bir boşluğu doldurmasın yanı sıra, tüketici iç görüsünün mükemmel bir iz düşümü olarak dikkat çekici bir pazarlama başarısına dönüştü. CLS'yi sadece pazarlama başarısı olarak görmek de haksızlık olacaktır. Çünkü Mercedes başta CLS olmak üzere son 5 yılda çıkardığı, sportif modeller ve sıra dışı tasarımlarla marka değerini yükseltirken, hedef kitle yaşını da kayda değer şekilde aşağıya çekmeyi başardı. Demode, yaşlı, ağır, ruhsuz, sıradan lüks bir otomobil markası olmaya doğru giden imajını genç, sportif, çağdaş, sıra dışı ama aynı zamanda yüksek prestijli bir lüks ikonu olarak iyice tescilledi. Rakiplerinin güçlü ataklarına karşı hem küçük segmentte hem de lüks üst segmentlerde gereken cevabı vermekte pek gecikmediği gibi CLS, CLK, E coupe gibi modellerle kuralları koyanın kendisi olduğu imajını da yedi düvele ilan etmiş oldu.

CLS'nin markaya kattığı değer ve yakaladığı başarının ardındaki sır perdesini bu kısa analizin ardından isterseniz hafifçe aralayalım ve CLS'nin kullanıcısında yarattığı etkiyi mercek altına alalım. CLS'nin sıradışı tasarımı ve güzelliği elindeki tek kozu değil. Sahip olduğu teknoloji, performans değerleri ve sürüş asistanları ile bir otomobilden çok daha fazlası. Otomobilin iç tasarımı tüm duyuları şımartacak kadar iddialı. Kullanılan asil ahşap kaplamalar, tüm iç yüzeyleri kaplayan kaliteli deri, mat ve parlak gümüşlü krom kaplama aksesuar ve süs elemanları sizi bir otomobilden çok daha fazlasını aldığınıza ikna ediyor.

CLS yaşattığı üstün sürüş zevki yanında çok özel, heyecan veren, sempatik bazı özelliklere de sahip. Aslında çok ciddi bir pasif güvenlik ekipmanı olan elektronik şerit takip sistemi bir süre sonra size bir play station oyunu kadar eğlendirici gelebiliyor. Örneğin, Play Station 3 müdavimlerinin need for speed veya diğer bir çok oyundan alışık olduğu dual shock 3 hissini CLS'nin direksiyonunda hissetmek başlı başına çok ilginç bir deneyim. Otomobil istem dışı sol bariyer çizgisine yaklaştığı anda devreye giren sistem, direksiyonu PS3 kumandasındaki aynı hisle titreyerek uyarıyor ve siz hala direksiyonu düzeltmemişseniz CLS sizin adınıza direksiyonu aksi yöne hafifçe kırarak olası bir kazayı engellemeye çalışıyor.

CLS sahiplerini analiz ettiğimizde, bu otomobili satın alan kişilerin kesinlikle sıradanlıktan uzak, özel ve seçkin kişiler olduğunu ve rafine zevklere sahip olduklarını söyleyebiliriz. Duyguların satın almak için çok az mantıksal neden aradığı bir model olan CLS'nin hedef kitlesinin de kendisi gibi özel olması sürpriz olmasa gerek...



MARKA KİŞİLİGİ : SOFİSTİKE, UZMAN, YARATICI, STATÜ VE STİL SAHİBİ

MARKA İMAJI : 5
İNOVASYON ve YARATICILIK: 5
TASARIM: 5
SOSYAL STATÜ VE PRESTİJ: 5
KİŞİSELLEŞTİRME : 4
FARK YARATMA VE DİKKAT ÇEKİCİLİK: 5
ÇEVRE-TOPLUMSAL DUYARLILIK VE SORUMLULUK : 4

SAF ÇEKİM GÜCÜ


Bir Mercedes sahibi olmakla, bir otomobil sahibi olmak arasındaki en basit ve akla gelen ilk fark sizce nedir? Cevabı vermeden önce soruyu biraz analiz ederek cevaba ulaşmaya ne dersiniz? Bu sorunun cevabı aslında çok net bir marka konumlandırmasını da içinde barındırıyor ama asıl ilginç olan bu değil. Ben bu sorunun, başka bir marka ve kategori için bu kadar net sorulamayacağı gibi bu kadar net cevaplandırılabileceğini de düşünmüyorum. Bu yüzden bu soru ve bu sorunun cevabını çok önemli ve üzerinde fazlasıyla düşünülmesi gereken bir marka vakası olarak görüyorum. Şimdi herkesin bildiği bu cevaba geçebiliriz dilerseniz. Cevap çok net: Prestij. Dünyadaki başka coğrafyalardan mesela bir New York'tan ya da Dubai'den farklı olarak misak-ı milli sınırlarımız içinde yaşayan bizlerin Mercedes algısı çok farklıdır... Derinlemesine bir araştırma yapsak, hatta bununla da yetinmesek ve Martin Lindström'den destek istesek; Buy.olgy kitabında tanımladığı nörolojik sınırları da aşarak daha derinlere insek... Mercedes'in bir Türk, bir Amerikalı, bir Alman ve zengin bir arap şeyhi üzerinde yarattığı etki, kurduğu duygusal bağ ve anlam derinliğini irdelesek, eminim Türk’ler adına çok farklı ve ilginç bulgular elde ederiz...
Bu yıl Almanya’daki gurbetçilerimizin Almanya’daki varlıklarının yani Almanya ve Türkiye arasındaki iş göçü anlaşmasının 50. Yıldönümü. Mercedes markasının ülkemiz insanı üzerinedeki etkilerini incelerken bu tarihsel verinin ışığında düşünmek, bir Türk’ün Mercedes markasıyla kurduğu ilişkinin boyutlarını anlama gayretimize oldukça yardımcı olacaktır.
Bu açıdan Mercedes markasını ve Türk kullanıcısı üzerindeki algısını ele alırken, sadece güncel araştırma verileri, Best Global Brands ya da Brand Z analizleri değil, bu tarihsel verilerin ışığında Markayı ele almak daha özel sonuçlar elde etmemize sebep olacaktır kanaatindeyim. Mercedes sadece ülkemiz insanına ait bu özel hikayesi ile bir çok Alman markası da dahil biz Türkler için çok daha fazla prestij ve statü sembolü haline gelmiştir.
Her ne kadar Türkiye’deki Mercedes algısını tarihsel hikayesi özelinde biraz fazla dramatize etsek de Mercedes markasının dünyada yarattığı algı, bir lüks ve prestij markası olarak kabul görmüş, net konumlandırması tartışma götürmez bir gerçektir. Mercedes hem BMW, Audi gibi Alman rakipleri, hem de farklı pazarlarda karşısına çıkan Lexus, İnfiniti, Cadillac gibi bir çok marka için prestij ve lüks otomobil kategorisinde meydan okunan birinci ve en güçlü rakip olarak her zaman rekabette en tepede yerini almıştır. Lüks otomobil kategorisinde içinde Mercedes olmayan bir diagram, bir karşılaştırma, bir analiz yok denecek kadar azdır.
Mercedes markasının bu tartışılmaz konumlandırma ve algı üstünlüğünü sayfalarca yazabiliriz, bu yüzden dilerseniz burada bu kutsal markayla ilgili detayları bırakıp bu ayki araştırmamızın şeref konuğu Mercedes E coupe’yi incelemeye başlayalım.
Mercedes E Coupe, tasarımı ve sıra dışı çizgileri ile Mercedes'in son yıllarda ürettiği en fantastik otomobillerden birisi. Bir önceki nesil clk coupe ile kıyaslandığında çok daha özgün ve fark yaratan bir tasarıma sahip. Bu otomobili farklı kılan en önemli özellik kesinlikle tasarım. E coupe'nin tasarımı yaratıcı ve sıra dışı olduğu kadar sihirli de. Çünkü bu otomobil spor coupe tasarımına sahip olsa da elegant ve lüks bir sedan kadar prestijli duruyor. Aynı sınıfta büyük bir rekabet içinde olduğu Audi A5 ve BMW 3 Coupe ile kıyaslandığında sanki bir üst segmente aitmiş hissi veriyor. Bunda agresif ön tasarım ve otomobili daha uzun gösteren yan silüetin etkisi büyük. Büyük algısı yaratan uzayan silüet yanında otomobilde kullanılan parlak alüminyum dış aksesuarlar ve otomobile ağır bir hava katan metalik özel renkler E coupe'yi rakiplerinden daha elegant ve özel gösteriyor.
E coupe, daha prestijli ve olgun duran tasarımı, yarattığı saf çekim gücüyle birleşince alışılagelmiş Mercedes kitlesinin yaşını biraz daha gençleştiriyor ama bunun yanında bir Coupe'ye sahip olmak isteyen ama belli bir yaşa geldiği için çekimser davranan 40 yaş üstü özel bir kitleyi de can damarından yakalayabiliyor. Otomobili satın alan hedef kitleyi analiz ettiğinizde bir çok E coupe sahibinin 30 yaş üstü, kariyerinde başarılı ve iddia sahibi olduğunu. Tarzıyla fark yaratmayı seven ama bu farklılığın prestijle birleşmesi gerektiğine inanan bir kitle olduğunu görüyoruz.
Bu yazımızda araştırmada elde ettiğimiz bulgular yanında web'de ve sosyal medyada E Coupe hakkında otomobil sahiplerinin paylaştığı bazı duygu ve fikirleri de paylaşma ihtiyacı hissediyorum. Bunun sebebi, bu görüş ve düşüncelerin bir çoğunun Mercedes E Coupe'nin en büyük rakibi Audi A5 Coupe'ye ait bir web forumunda, iki otomobili karşılaştıran otomobil sahiplerine ait olması. Seçtiğim cümleler bu otomobile sahip olanların ve olmak isteyenlerin duygularını o kadar güzel dile getiriyor ki başka söze gerek kalmıyor... işte bu cümleler:
-Tasarim konusunu gelince garajima cektigim zaman yururken donup bi daha bakiyorum o derece beni benden aliyor. Kasli yapili sert bi durusu var.
-E Coupe kesinlikle muhteşem bir coupe fakat 35-50 yaşları arasında birisinin Audi A5 mi yoksa e-coupe mi daha çok oturaklı durur diye sorsanız ben tamamen şahsi fikrim olarak E-coupe daha çok oturaklı olur diyorum. Audi A5 daha çok 20-35 yaşa hitap ediyor gibi geliyor bana.
-Geçen gün vişne çürüğü renginde bir E coupe gördüm aracı otur izle saatlerce,sanat eseri maşallah çok deli alet karizması o biçim
-Dıştan bakanlar için güzel ama kullanan için kötü.
-Ankette çok çekişmeli gidiyor Gerçi Audi forumunda Mercedesin bu kadar çok sevilmesi hem forumun objektifliğini hemde Mercedesin başarısını kanıtlıyor
-Bu iki aracında yol tutusu performansı vs herşeyi şüphesiz çok iyi. İkisi de alan kişiyi üzmez, üzerse ayıp olur. Ben burdaki kriterin ''hangi araca baktığınızda içinizi gıdıkladığı, hangisinin sizi cezbettiği'' olduğunu düşünüyorum. Ve şu an sokakta bir Audi A5 coupe ile Mercedes E Coupe yan yana dursa E Coupe bir adım önde derim.
-E Coupe bana göre 10 tane Audi A5 eder. A5'i kötülemiyorum E Coupe çok iyi! ben napayım!

En çok hoşuna gidense şu oldu:
-Bmw nankördür bakmazsan inkar eder, Mercedes çilekeştir bakmazsan idare eder, bakarsan ihya eder... gibilerinden

MARKA KİŞİLİGİ : SOFİSTİKE, UZMAN, YARATICI, STATÜ VE STİL SAHİBİ

MARKA İMAJI : 5
İNOVASYON ve YARATICILIK: 4
TASARIM: 5
SOSYAL STATÜ VE PRESTİJ: 5
KİŞİSELLEŞTİRME : 3
FARK YARATMA VE DİKKAT ÇEKİCİLİK: 5
ÇEVRE-TOPLUMSAL DUYARLILIK VE SORUMLULUK : 4

BİR OTOMOBİL 5 DUYUYA HİTAP EDERSE

BrandCarTest araştırması henüz 3.cü ayında olmasına rağmen otomotiv sektöründe eksikliği hissedilen bir açığı dodurması sebebiyle oldukça beğeni toplayan bir çalışma oldu. Tasarımı, konsepti, segmenti ve teknolojisi ile fark yaratan marka ve modelleri mercek altına yatırdığımız BrandCarTest araştırmasında duygusal deneyime dayalı test sürüşümüzün yanında, test ettiğimiz otomobilleri satın alan kişilerle yaptığımız derinlemesine görüşmeler ışığında marka ve tasarıma dair bir dizi sonuca ulaşmayı hedefledik. Bu otomobilleri satın almamıza neden olan motivasyonları, otomobillerin sahipleri üzerinde yarattıkları duygusal etki ve deneyimleri gün ışığına çıkarmaya çalıştık. Özellikle müşterilerle yaptığımız derinlemesine görüşmelerde çok ilginç bulgulara ulaştık. Araştırmamıza konuk olan Infiniti FX, Peugeot RCZ gibi araçların yaratığı farktan olsa gerek, satın alanların otomobillerine kesinlikle bir objeden çok daha fazla anlam yükediğine şahit olduk. Satın alma nedenlerimizin sadece çok küçük bir yüzdesinin rasyonel ve somut değerlerden oluştuğunu gördük. Bizi en çok etkileyen bulgu ise otomobiller ve sahipleri arasında kurulan bağ oldu. Otomobillerle, satın aldığımız bir çok objeden, çok daha derin ve anlamlı bir ilişki içerisindeyiz ve bu ilişki bazı markalar ve modeller söz konusu olduğunda anlamlı bir ilişkininde ötesine geçerek tam bir tutuya döşüyor... İşte tam bu aşamda BrandCarTest çok daha anlamlı bir kimliğe kavuşuyor... Çünkü sizler için BrandCarTest'te daha çok bu marka ve modelleri konuk etmeye çalışıyoruz... Yani içimizdeki tutkuyu ateşleyen, fark yaratan markarları deneyimlemey çalışıyoruz... Bu ayki konuğumuz da BrandCarTest'in ruhuna bire bir uyan bir diğer markaBMW

Bir BMW kullanmak, kendini farkli ve iyi hissetmek için yeterli bir sebep. Ancak bu BMW, yeni 5 serisi ise bu iki duygunun tavan yapacağından emin olabilirsiniz. BMW 5 serisini farklı kılan özelliklerine değinmeden önce biraz BMW markasına bakalım dilerseniz. BMW, marka değeri olarak diğer tüm markaların üstünde bir yere sahip. Brand Z 2011 raporuna göre 25. sırada olan marka dünyanın en değerli otomobil markası durumunda. Sadece Brand Z değil, hemen hemen bir çok araştırma ve analize göre BMW markası tüketicilerin algı dünyasında çok özel bir yere sahip. Örnekleri çoğaltmak gerekirse, Business Week dergisine göre dünyanın marka özvarlığı en yüksek 15.nci markası, Luxurr institude'da göre dünyanın en arzulanan markaı, hatta çinde yapılan çok yeni bir araştırmaya göre de Apple ve Rolex gibi markaları geride bırakar Çin'in en arzulanan markası olma ayrıcalığınıda elinde tutuyor... Bu büyük başarının arkasındaysa çok net ve yalın bir vaad yatıyor: BMW bir otomobil markasının vaad edebileceği en basit şeyi vaad ediyor: sürüş keyfini... Markanın iki sloganı var. Birisi "ultimate driving machine" yani "en iyi, nihai sürüş makinesi" ve tüm dünyada kullandığı "sherr driving pleasure" yani gerçek sürüş keyfi". Markanın sloganıyla altını çizdiğ bu vaad, 5 serisinde kusursuz bir formda vücut bulmuş diyebilirim. BMW 5 serisi markanın tüm ruhunu karasorinin her santimetre karesinde hissettiriyor. BMW 5 serisi BMW ruhunu ve imajını bir adım ileriye taşımanın yanında, hem bulunduğu segment hem de model imajı ile markaya değer katıyor.

Lüks, yüksek kalite ve sosyal statü gibi benzeşen vaadlerin ötesine geçerek; inovasyon, performans ve tasarımı BMW markasının ayrıştırı özelliği olarak sahiplenen BMW AG, marka konumlandırmasını bu değerlerden yola çıkarak "Lüks performans otomobili" olarak tanımlıyor. Yaziya başlamadan önce düşündüm, keramet BMW'de mi? yoksa 5 Serisinde mi? diye... BMW 5 serisi ile geçirdim 24 saatin ardından hala bu soruya tam olarak cevap verebilmiş değilim. Diğer BMW otomobilleri düşündüğümüzde 5 serisi marka vaadini en iyi karşılayan model diyebilirim. Biraz hantal bir görüntü veren 7 serisi ve beklentileri nerede karşılayıp nerede karşılamadığı belli olmayan 3 serisi ile kıyaslandığında BMW'yi en iyi temsil eden model hangisi derseniz? cevabım kesinlikle 5 serisi olacaktır. BMW marka kişiğine baktığımızda markanın kendini 20-40 yaşlarında, erkek, yüksek profilli, modayı takip eden, sofistike, gösterişli ve sporcu olarak tanımladığını görüyoruz. BMW 5 serisini satın alan profili incelediğimizde marka kişiliği ile hedef kitlenin kişiliğinin çok net bir şekilde örtüştüğünü görebiliyorsunuz. BMW 5 serisi tasarımındaki zerafet ve elit duruşu ve sosyal statüyü ön plana çıkaran imajı ile iş adamlarını hedeflerken, aynı zamanda tasarımındaki sportif kontürler, dinamik çizgiler ve performansıyla çok daha genç bir kitleyi de kendisine bağlıyor. Otomobili satın alan 25-30 arasındaki gençlerde, 40-45 yaşındaki iş adamları da beklentilerininin karşılığını tam olarak alıyor.

Rakipleri ile kıyaslandığında 5 serisi çok daha genç ve dinamik bir kişilik profili çiziyor. Otomobili satın alan kullanıcıların yaş ortalamarına ve kırımlarında baktığınızda bu fark daha da net bir şekilde ortaya çıkıyor. En yakın rakibi Mercedes E serisi, ne kadar gençleşse de 5 serisine göre daha yaşlı, oturmuş ve ağır bir kişilik ortaya koyarken, hedef kitlesi ve mevcut kullanıcı profili de bu algıyı kuvvetlendiriyor. Diğer bir güçlü rakibi Audi 6 serisiyse, eskiyen tasarımı yanında soğuk ve ağırbaşlı duruşu ile makam arabası imajından kurtulamıyor. Yeni 5 serisinin rakiplerine göre daha genç bir hedef kitle profiline sahip olmasının bence en büyük ikinci nedeni tasarım (birincisi: sürüş keyfi) . 5 serisi her ne kadar Mercedes CLS veya Audi A7 segmentinde olmasa da en az onlar kadar sportif bir tasarım sunuyor. Özellikle M versiyonu hem dış tasarımda hem de iç tasarımda coupe etkisini ciddi anlamda hissettiriyor. itiraf etmeliyim ki iki yıl önce 5 serisinin ilk taslaklarını gördüğümde BMW'nin yeni tasarım anlayışı ile ilgili ciddi kaygılar duymuştum. Gelen gideni aratacak, Chris Bangle'i özliyeceğiz demiştim.... Ama düşündüğüm gibi hiç olmadı. BMW nin yeni tasarım şefi Adrian Van Hooydonk başta yeni 5 serisi olmak üzere BMW'de çok daha elit, çok daha sportif, çok daha güçlü çizgilere imza atmaya başladı. BMW 5 serisi bu tasarım anlayışının belkide en iyi örneklerinden birisi... Tasarımı kusursuz denilecek kadar güzel ve etkileyici... Otomobil sadece tasarımı ile değil, teknolojisi, konforu, ekonomisi ile de fark yaratıyor. Dokunduğunuz her yüzey kusursuz bir forma ve kaliteye sahip. Tüm bu güzelliklerin performansla birleşmesi ise ayrı bir zevk. Güce sahip olmanın ve kontrol etmenin verdiği his ve yarattığı kendine güven duygusu bu araçtan aldığınız zevki kat kat artiriyor. Asıl mucizevi olan şeyse otomobilin yakıt tüketimi: inanmıyacaksınız ama D100 boyunca, arasıra sıkışsan ve kilitlenen ama sakin bir sürüş ile yaklaşık 45 dakika süren 45 Km'lik bir mesafede BMW 5 serisinin ortalama yakıt tüketimi sadece 4.7lt/100km. gibi inanılmaz bir rakam olarak ekrana yansıdı... Yani 5 serisi tüm bu yaşanılan deneyim için size sadece 7TL gibi bir fatura çıkarıyor... Yarattığı emisyon ise sadece 132g/km.

Otomobilin kusurlarına ve hissettirdiği eksikliğe gelince: Bir önceki 5 serisine göre yaklaşık 10bin Euro kadar pahalı olması BMW 5 serisinin bir dezavantajı. Bunun yanında belkide test ettiğimiz araçta olmamasından kaynaklanan bir eksiklik ama artık orta ve kompakt sınıf otomobillerde bile standart donaımda bulunan bluetoothe telefon görüşme sisteminin opsiyonel olması BMW'ye yakıştıramadağımız bir eksiklik. Bu eksikliğin yarattığı fiziki ihtiyaçtan öte markanın bu beklentiyi karşılamamış olması bizi biraz hayal kırıklığına uğrattı diyebiliriz... Ama bu kadar kusur kadı kızında da olur derseniz BMW 5 serisi tam size göre...

BMW 5 serisi E segmentinin imaj ve tasarım olarak en dinamik ve sportif modeli. Bu yönüyle BMW markasının vaad ve değerlerini de en iyi temsil eden model. Bulunduğu segmenti klasik anlamda temsil eden ağır başlı, elit, üst sınıf otomobillerle kıyaslandığında çok daha genç ve dinamik bir çizgiye sahip. Prestij ve sosyal statünün ağırbaşlı ve siyah otomobillerden geçmediğini düşünen ve sportif çizgisinden taviz vermek istemeyen genç yöneticiler ve patronlar için bence BMW 5 serisi en ideal otomobil.

MARKA KİŞİLİGİ : SOFİSTİKE, UZMAN, YARATICI, STATÜ VE STİL SAHİBİ

MARKA İMAJI : 5
İNOVASYON ve YARATICILIK: 4
TASARIM: 4
SOSYAL STATÜ VE PRESTİJ: 4
KİŞİSELLEŞTİRME : 3
FARK YARATMA VE DİKKAT ÇEKİCİLİK: 4
ÇEVRE-TOPLUMSAL DUYARLILIK VE SORUMLULUK : 4

BRAND CAR TEST / TÜRKİYE'NİN İLK KALİTATİF OTOMOBİL MARKA ARAŞTIRMASI



Otomobiller… Bazılarımız için özgürlük. Bazılarımız için tutku. Bazılarımız için bir prestij ya da statü sembolü. Kişiliğimizin ve tarzımızın bir yansıması. Hayalleri süslüyorlar, kıskanılıyor ve arzulanıyorlar. Bizler gibi onlarında kişilikleri var. Bazıları eğlenceli, bazılarının sempatik bir duruşu, bazılarınınsa karizmatik bir havası var. Bazıları Sert bakışlara ve güven veren hatlara sahip...

Otomobiller bu saydığımız duygusal yönleriyle sahip olduğumuz, satın aldığımız bir çok objeden ayrılıyor. Söz konusu obje otomobil olduğunda da satın alma karar süreçleri, tüketici motivasyon ve güdüleri de çok daha karmaşık bir hal alıyor. Çağdaş pazarlama anlayışı, tüketicilerin istek ve ihtiyaçlarının en iyi şekilde karşılanabilmesi için gerekli bilgilerin toplanması,değerlendirilmesi ve tüketici davranışlarının her yönüyle anlaşılması ve buna göre pazarlama karması geliştirilmesi esasına dayanmaktadır. Elde edilen bilgilerle, strateji geliştirmek kolaylaşır ve arzulanan sonuçlara erişilmesi olasılığı artar. Kısacası, tüketici davranışlarının bilinmesi, derinlemesine analizi pazarlama çabaları için kaçınılmaz bir zorunluluktur. Özellikle otomobil sektöründe Tüketicilerin rasyonel beklentileri yanında, Marka imajı, duygusal fayda ve sosyal güdülerin pazarlama karması ve konumlandırmadaki ağırlığı hiç olmadığı önem kazanmıştır.

Fark yaratan markalar ve otomobiller köşemizde, modern şehir hayatının en önemli satın alma objelerinden biri olan otomobilleri alışıla gelmişin dışında yeni bir yöntemle test edip, mercek altına alacağız. Otomobil sahiplerinin otomobilleri ile kurdukları duygusal ilişkiyi, otomobillerin marka değerlerinin ve imajlarının satın alma ve tüketici tercihleri üzerindeki etkisini, tasarım ve yaratıcı arayışların nasıl fark yarattığını masaya yatıracağız.

Yaratıcı markaları, bu markaların devrim niteliğindeki yeniliklerini ve çizgi dışı modellerini kantitatif ve kalitatif araştırma teknikleri ve fokus grup analizlerine dayanarak duygusal bir marka testine tabi tutacağız. Bu markaların ve radikal modellerinin hedef kitleleri ve tüketiciler üzerindeki etkilerini ve markaya kattığı değeri analiz edeceğiz. Tasarım, marka kişiliği, marka imajı, duygusal tatmin, statü-prestij gibi sosyal beklentiler gibi 8 ana kriter altında marka ve modelin duygusal satın alma ve tercih nedenlerini inceleyeceğiz ve bu 8 kritere göre otomobilin elde ettiği test değerlerini ortaya koyacağız. Otomobillerin hedef kitlesi içinde yer alan ve markanın odaklandığı alanlarda uzmanlaşmış trend uzmanı, tasarımcı, iş adamı, gazeteci, marka danışmanı ve akademisyenlerden oluşan özel bir denek grubu tarafından test edilecek ve aracın mevcut sahiplerinin iç görüleride ayrıca alınarak, sonuçlar analiz edilecek.

BRAND CAR TEST ile yollarda gördüğümüzde bizi heyecanlandıran,konseptiyle, tasarımıyla hayran bırakan, teknolojisi ve performansıyla bir çok kişinin hayalini süsleyen fark yaratan otomobilleri çok daha yakından ve hiç olmadığı kadar derinden tanıma fırsatı yakalayacaksınız...

Çizginin dışında, kendi yolunu kendisi belirleyen, fark yaratan KİŞİLER ve MARKALAR bu araştırmayı ve bu araştırmanın sonuçlarından yola çıkarak kaleme aldığım yazıları çok sevecek diye umuyorum...

ARAŞTIRMANIN İÇERİĞİ:

MARKA KİŞİLİĞİ / (marka ve modelin tüketicinin yansıttığı kimlikle olan bağı)
MARKA İMAJI / (otomobilin genel imajının test edenler nezdinde ki değeri)
MODEL İMAJI / ( test edilen genel imajının test edenler nezdinde ki değeri)
İNOVASYON ve YARATICILIK / (marka ve modelin getirdiği trendler ve yenilikler)
TASARIM / (otomobilin tasarımın yarattığı tatmin)
SOSYAL STATÜ VE PRESTİJ
KİŞİSELLEŞTİRME / (otomobilin her acıdan kişiselleştirilebilirliği)
FARK YARATMA VE DİKKAT ÇEKİCİLİK / (otomobilin duygusal olarak satın alan üzerinde yarattığı farklılaşma etkisi ve dikkat çekiciliği)
ÇEVRE-TOPLUMSAL DUYARLILIK VE SORUMLULUK / (otomobilin ve markanın sosyal sorumlu konumunun katkısı)

2 Mart 2011 Çarşamba

KENDİNİZİ AYRICALIKLI HİSSETMEK İSTİYORSANIZ...







Infiniti FX30d s, her şeyiyle çok özel bir otomobil. Lüksün ve prestijin bilinen tanımlarının ötesinde yeni ve özgün bir yorum olarak karşımıza çıkıyor. Aynı segmentte, Lüks ve prestijle özdeşleşen Porsche, BMW, Mercedes ve Audi gibi markaların bilinen ve kabul görmüş modelleri Infiniti FX serisinin en büyük ve güçlü rakipleri. Fakat Infiniti hem marka hem de model gamı olarak kendisini bu iki kavramın çok daha ötesinde bir yere konumlandırıyor. Lüks ve prestij gibi erişilmesi zor, tüketici motivasyonun en üst kademesini temsil eden bu iki kavramı ilham, cesaret ve özgünlüğün gücü ile harmanlıyor. Pazardaki mevcut marka ve modellerin bu kavramları sıradanlaştırdığını ve kendini özel hissetmek isteyen kişileri tatmin etmediğini gören infiniti ilham veren, cesur tasarımlar sunarak, marka vaadini lüks ve prestijin üstünde daha özel bir yere konumladırıyor.
Her şeyin giderek bir birine benzediği günümüzde sürüren ayrılmak, kendimizi ifade etmek ve tarzımızı ortaya koymak otomobil satın alırken en büyük motivasyonumuz fakat bir çok marka binlerce farklı modeli bu motivasyonu güdüleyecek heyacanı maalesef yaratmıyor. Herkeste olan bir şey size kendinizi özel hissetirmiyor. Bugün caddelerde sıklıkla gördüğünüz, başınızı her çevirdiğinizde karşınızda çıkan pahalı otomobiller gittikçe bir birine benzemeye ve otomobill severler üzerindeki etkilerini yitirmeye başlıyorlar. Maalesef günümüzde sadece küçük ve orta sınıf da değil hemen her segmentte, özellikle de lüks segmentte otomobil markaları bu problemle karşı karşıya kalıyor. Aslında yaşanılan problemin kaynağında yine tüketici var. Tüketici bu problemi yaşıyor. Otomobili kullanan kişi kendini özel, farklı ve ilgi çekici hissetmiyor. Daha da önemlisi kendisini ifade edemediğini düşünüyor. İşte tam burada markaların sınavı başlıyor. Sadece özgün ve samimi bir hikayesi olan markalar kazanıyor. Hedef kitlesinin beklentilerini anlayan, onların içgörülerini okuyabilen markalar yeni bir şeyler yaratıyor ve başarılı oluyor.

Infiniti markası bu gerçeği kavramış, aslında kavramanında ötesinde bir marka felfesi olarak benimsemiş nadir markalardan birisi. İnsanın içini titreten göz alıcı tasarımının ardında güçlü bir Japon kültürü yatıyor. Marka, gelenekseli modernizme, sanatı işlevsele taşıyan bir yaratıcının, sadece bir teknoloji ürünü olan otomobili bir tasarım objesine nasıl dönüştürdüğüne tanıklık ediyor.
Bir geyşanın en seksi yeri kabul edilen ensesinin bir otomobilin koltuk tasarımına dönüşmesi....
Japon savaşçı samuraylarının yandan gelen kılıç darbelerini hissedebilmek üzere arkaya doğru uzanan koruyucu maskelerindeki göz hattının bir otomobilin farında canlanması... Japon baharının puslu gri havasında açan kiraz çiçeklerinin, bir arabanın deri koltuklarında yeniden renk bulması...
Tüm bu fark yaratan unsurlar Infiniti markasının 5 duyuya hitap etmesini ve kullanıcısını tatmin etmesini sağlıyor. Marka, ilham veren cesur tasarımları ile lüks ve prestiji yeniden ve kişiye özel yorumluyor.

CarBrandTest'in ilk konuğu Infiniti FX30, bir otomobilin ne kadar cesur ve ilham verici olabileceğini göstermesi açısından daha ilk saniyelerde bizi heyecanlandırmayı becerdi. Yarattığı gizem, tasarımın sınırlarını zorlayan çizgiler ve güçlü bakışlar size daha ilk anda farklı bir dünyaya ayak attığınız hissettirecek kadar güçlü bir yoruma sahip. Markanın tasarım ve değer felsefesi aracın her santimetre karesinde hissedilebiliyorsunıuz. Otomobil daha ilk anda kullanıcısına farklı bir deneyim yaşatacağını bakışlarıyla garanti ediyor.

CarBrandTest kapsamında Infiniti FX30d 'yi 10 gün boyunca, onu hissederek, yaşayarak, paylaşarak deneyimleme fırsatı bulduk. Aracın performansı, teknolojisi gibi teknik özellikleri yerine bize yaşattığı deneyimi, duygusal beklentilerimizi karşılayıp karşılamadığını, egolarımızı ve hatta nefsimizi nasıl etkilediğini ortaya çıkarmaya çalıştık.

CarBrandTest sonucunda, biri birinden farklı beklentilere ve yaşam deneyimlerine sahip, alanında farklı ve yaratıcı işlere imza atan sanatçı, gazeteci, iş adamı ve profesyonel yöneticilerden oluşan 7 ilham sahibi kişi10 gün boyunca Infiniti FX30d'yi deneyimleyerek görüşlerini ve araçla ilgili hislerini bizimle paylaştı.

Markanın tasarım felsefesinin kullanıcı üzerinde yarattığı güçlü etki ve sürücü ile girdiği ilişkinin, tüm katılımcılar tarafından ortak kelimelerle ifade edilmesi, markanın taşıdığı değerleri somutlaştırmak açısından oldukça dikkat çekiciydi. Hemen her kullanıcı otomobilin üstün tasarım unsurlarına, tasarımın yarattığı farklılığa ve kendini özel hissetirme duygusuna vurgu yaparak, markanın bu konudaki iddiasını gözler önüne serdi.

Markanın yaşattığı benzersiz sürüş deneyimi yanında en çok dikkat çeken yönü de, kendine özgü cesur tasarımı ile hem kullanıcısı ve hem de insanlar üzerinde yarattığı farklılık etkisi oldu. Yollarda görmeye çok alışık olduğumuz, Audi Q7, Mercedes ML, Range Rover gibi markaların arasından cesur hatları ile sıyrılan Infiniti FX, kullanıcısını çok daha fazla motive eden, cesaretlendiren ve özel hissettiren bir tasarıma sahip.

Kendinizi neden özel hissdiyorsunuz diye sorduğumuzda, kullanıcılarımızın ortak cevabı oldukça ilginçdi. Audi, Range Rover gibi diğer markaların sürücülerinin Infiniti üzerinde yoğunlaşan kıskanç ve meraklı bakışları, kullanıcılarımızın dikkatini en çok çeken deneyimlerden biri olmuş.
Infiniti markasını bilinen ve kabul görmüş premium markalardan ayıran bir diğer unsur ise, Infiniti markasının ülkemizdeki marka bilinirliği olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye'de henüz bir buçuk yıllık bir geçmişe sahip olması, rakipleri ile kıyaslandığında yollarda çok daha az görünmesi markanın daha gizemli ve özel algılanmasına yol açıyor. Bu gizem ve özgünlük, güçlü ve farklı tasarımla birleşince Infiniti doğal olarak çok bulunan ve bilinen markalara karşı avantaj sağlamış oluyor.
Sürüden ayrılmak ve kendini özel hissetmek,bu otomobilin sağladığı en büyük duygusal faydalardan biri olsa gerek. Çünkü hemen her kullanıcı bu görüşü öncelikli olarak dile getirdi. Bu algının oluşmasında kişisel beklentilerin ve dış unsurların etkileri yanında, aracın yaşattığı fiziki deneyiminde katkısı büyük. Marka kişiliği, kimliği ve duygusal değerler açısından tüm vaad ettiklerini ve beklentileri karşılayan araç, fiziki olarak da 5 duyuya hitap ederek kullanıcısını şımartıyor. Aracın hiç de küçümsenemeyecek performansı doğal olarak kendinizi özel, erişilmez ve güçlü hissetmenizi sağlıyor. Otomobilin iç ambiyansı, kullanılan malzemelerin kalitesi ve kişiye özel tasarlanabiliyor olması kendinizi özel hissetmeniz için yetiyorda artıyor bile.

Infiniti FX serisi, markanın felsefesini, yaşattığı eşsiz sürüş özellikleri, özgün ve güçlü tasarımı ile birleştirerek kullanıcısına farklı bir deneyim yaşatmayı vaad ediyor. Premium segmentte kullanıcıların beklentilerini çok iyi anlayan marka, hedef kitlesinin hayal dünyası ile yarışan marka yönetim anlayışı ile fark yaratan bir marka olduğunun altını çiziyor...
Kendi keşiflerinin peşinden giden, yaratıcı ve fark yaratan bir kişiliğe sahipseniz Infiniti FX tam size göre...

MARKA KİŞİLİGİ : SOFİSTİKE, FARK YARATMAYI SEVEN, YARATICI, STİL SAHİBİ

MARKA İMAJI : 5
İNOVASYON ve YARATICILIK: 4
TASARIM: 5
SOSYAL STATÜ VE PRESTİJ: 5
KİŞİSELLEŞTİRME : 4
FARK YARATMA VE DİKKAT ÇEKİCİLİK: 5
ÇEVRE-TOPLUMSAL DUYARLILIK VE SORUMLULUK : 3

24 Şubat 2011 Perşembe

CYGNET


Otomobil satın alma kararlarında referans grupları, kültür, sosyal sınıf, roller ve statüler, kişilik, yaşam biçimi gibi faktörler oldukça etkili. Bu faktörlerin kesişim noktasında ise marka bulunuyor. Marka imajı ve markanın vaadettiği değerler otomobil satın alma kararında tüketiciler için en önemli kriterlerin başında geliyor. Bu da otomobil üreticilerinin hemen her markanın sahip olacağı somut ürün özellikleri yerine tasarım, kişiselleştirme, pretij, imaj vs. gibi soyut alanlar yanında marka değerleri ve imajı üzerine yoğunlaşmalarına neden oluyor.

Şu an Pazar oldukça ilginç bir rekabete tanıklık ediyor. 10 yıl önce hayal dahi edilemeyen yeni segmentler ve segment dışı modeller markaların ürün yelpazelerine dahil olmaya başladı. Luks, spor ya da egzotik marka kimlikleriyle özdeşleşmiş, hatta içinde bulunduğu kategoride akla ilk gelen markalar teker teker farkli alanlara, farklı segmentlere yönelmeye başladılar. Tüm bu gelişmeler, kişisel ve duygusal tatminin ön planda olduğu, özgün tasarım ve akıllı teknolojilerin önem kazandığı yeni bir pazar yarattı ve bu değişim tüketicilerin otomobillere olan ilgisini ve yaşam tarzlarındaki ağırlığını daha da artırdı. Şehir insanları seçimleri ile kendilerini ifade etmeyi çok seviyorlar ve otomobiller bunun için biçilmiş kaftan; yaşam tarzlarınını, rafine zevklerini, farklı beklentilerini ve kimliklerini ortaya koymak için en iyi araç. Ve otomobil markaları, istedikleri bu motivasyonu ve duygusal faydayi onlara tam anlamıyla eksiksiz olarak veriyor. Farklılaşma ve sıradanlıktan kurtulma güdüsü hayal gücüyle birleşince ortaya radikal kararlar ve yepyeni modeller çıkıyor. On yıl sonra bu dinamiklerle seyreden pazar ve markaların radikal kararları daha net göreceğiz ama şu an herkes durumundan memnun gözüküyor. Otomobillere meraklı bir marka uzmanı olarak, yaşanan bu gelişimi çok ilgiyle ve zevkle takip ediyorum. Porsche Cayenne, BMW X6, Hyundai Genesis, Citroen Ds3, Mini Countryman, Range Rover Evoqe bana inanılmaz heyecan veriyor. Premium markaların alt segmentlere veya daha ucuz modellere yönelmesinin, markaların ana değerleri üzerinde bir risk yaratacağını düşünmemek elde değil, fakat şu ana kadar premium markaların yarattığı yeni alt segment otomobillerin böyle olumsuz bir tabloya yol açacak kusurlar ve yanlışlar içermediğini, aksine çok başarılı olduklarını düşünüyorum. Porsche, Range Rover, Audi gibi markalar yarattıkları alt segment modellerle bu alandaki cesaretlerini başarıyla taçlandırmış markalar olarak dikkat çekiyor. Ama az öncede belirttiğim gibi bir on yıl sonra bu model açılımlarının markalara ne kattığını ya da onlardan neler götürdüğünü daha net ölçümleyebileceğiz.

BMW, Mercedes ya da Audi gibi markalar, Lüksle de özdeşleşen üst sınıf marka algılarına rağmen son 10 yıldır A ve B gibi segmentlerde modeller üreterek ciddi satış rakamlarına ulaştılar. İletişim, teknoloji, kalite algısı ve tasarımın itici gücüyle de markalarını devamlı beslediler, Şu an hem markaların açıklamaları, hem satış rakamları, hem de her segmentten kullanıcıların araştırma sonuçlarına yansımış düşünceleri ortada çok büyük bir yanlışın olmadığını hatta cesaret verici bir başarı olduğunu gösteriyor. Bende aynı düşünceyi paylaşıyorum. Fakat bir üst marka gurubuna çıktığımızda aynı şeyleri bu kadar açıklıkla söyleyebilecek miyiz, ya da bu kadar net pozitif sonuçlar alacakmıyız emin değilim. Çok başarılı bulmakla birlikte, Prosche’nin Cayenne modelinin Porsche genlerine çok uygun olmadığını düşünüyorum. Araştırma sonuçlarına baktığımızda ya da internet forumlarına şöyle bir göz attığımızda Markan’nın fanlarının da bu durumdan pek haz etmediğini açıkca görebiliyoruz. 2001 senesinde masaya Porsche anahtari koyan bir kişi’nin karşısında yarattığı etki ile bugün aynı anahtarı masaya koyan kişinin karşısındaki kişide yarattığı etki aynı mıdır kestiremiyorum... Bir ingiliz spor otomobil klasiği olan Aston Martin içinde aynı şeyleri söyleyebiliriz. “Güç, güzellik ve ruh” kelimeleri ile kendini niş bir anlayışın ürünü olarak konumlandıran ve mottosunda bundan önce olduğu gibi bundan sonrada daima “özel” kalacağının altını çizen marka radikal bir kararla A segmentinde araç üretmeye başladı. Aston ruhundan ilham alan, tasarım ve kalite detayları ile minicik bir Aston Martin: Cygnet. Evian marka suyla duş alan, swarovksi taşlarla bezenmiş 200bin dolarlık langırt masasında futbol zevkini tatmin eden mutlu azınlığın dar şehir sokaklarında otomobil kullanma fantazisini tatmin etmek için bu aracı üreten Aston Martin, bu aracı satın alan kişilerin acaba ne kadar Aston Martin ruhunu temsil edip etmeyeceğini hesaba katmış mıdır? bilemiyorum. Sonuçta markalara değer kata biraz da onları kullanan ve onlara sahip olan fanatikleri değil midir? Bu kitleyi ve bu kitlenin sahip olduğu imaj değerlerini kaybederseniz, markanız da bir şeyler kaybetmez mi? Bu soruların cevapları için bakalım ne kadar bekleyeceğiz. Artan satışlar ve düşen marka değerleri arasındaki oran yeni modellerinde kaderini belirleyecek.

Otomotiv dünyasındaki bu yeni arayışların özelliklede lüks ve spor segmente yaşanan gelişmelerinden nedenlerinden biriside yeni ve butik markaların rekabete dahil olması. Butik markaların kişiselleştirmeye uygun, yüksek performanslı, özel üretim otomobilleri mevcut büyük markalarında farklı deneyler yapmasına, yeni konseptler geliştirmesine ve farklı ürünler ortaya koymasına neden oldu. Tesla’nın tamamen elektirikli otomobil üreterek ciddi bilinirlik ve satış rakamları yakalaması, Wiesmann, Artega gibi butik markaların niş otomobil pazarında yarattığı etki ve yakaladıkları satış rakamları ile katalog markalarını rahatsız etmeye başlaması, mevcut üst sınıf markaları farklı değerler yaratmaya mecbur kıldı.

3 Ocak 2011 Pazartesi

HAMIR KABİLESİ THY FANATİGİ Mİ?


Cekilen fotoraf Addis Ababa'ya 1000 km mesavede Oma vadisi denen bir bolgede (Kenya, Ethopya ve Sudan sirini icine alan kisim ) Hamirlar olarak taninan kabilenin pazar yerinde cekilmistir. Hamirlar Ethopya'da yasayan 80 kabileden biridir. Kabilenin yasam alaninda hic bir sekilde teknoliji kulanilmaktadir.Elektirik Telefon gibi tamamiyla dogal bir sekilde yasamlarini devam etirmektedirler.Tamamen tesaduf eseri bolgeye giden turislerin cantalarina asmis olduklari Turk Hava Yollari bagaj etiketini cok begenmesinden dolayi alip kulana kupe yapmasindan ibarettir.